“Konuşmak: Elbette insanların birbirini anlaması veya anlamaması için sosyalleşmek, muhatabı anlamak ve o’na kendini anlatmanın ve anlaşılmanın tek yoludur. Tabiidir ki, herkes bazen bakışları ile bazen karnından bazen susarak çok şey anlatsa da, genellikle ağızdan konuşmak en anlaşılır yöntemdir. En doğru makbul ve doğal olan yöntem de budur. Lakin kimi insanlar farklı yöntemler kullansa da, çok az sayıda kimi insanlar düşünerek konuşurlar. Çünkü bu insanlar önce düşünürler sonra düşündükleri hakkında kimin nasıl düşündüğünü arar, araştırır, sorar, soruşturur, sonra çemberin ortasında geçer dinlediklerinden, gördüklerinden, okuduklarından, duyduklarından anladıklarını mizana koyar tartar ölçer ve süzülen US’lu rafine olmuş konuşmasıdır. Kimileri ise, konuşur sonra düşünürler. Bunlar genellikle zembereği boşalmış saat gibidir. Doğru zamanı göstermez baktığınızda an itibariyle ya geri kalmış veya bilinmeyen ileri zamanı göstermektedir. Doğru zaman için mutlaka “birilerinin” zembereği kurması gereklidir. Ve konuşmadan sonra düşündükleri için yanlış zamanda olduğunu saate pil takmaya çalıştığında anlamasıdır. Çünkü saat pil ile değil, zembereğin kurulması ile çalışmaktadır. Kimileri ise, ne önce ne sonra düşünmeye ihtiyaç duymadan konuşurlar. Tıpkı sürücünün farkında olmadığı freni patlamış kamyon gibidir. Onlar ancak güvenlik rampasına saparak durumu kurtarması mümkündür. Demem o ki; mutlaka konuşmalı ve herkes bu eyleme katılmalıdır. Lakin bilmediğini bildiği yerde anlamak için ara duraklarda dinlenerek zenginleşmese de, “geçimini” sağlayacak kadar anlamak için dinlemeyi sormayı ve neden? Niçin? Acaba!’ları sorgulamayı kavrayana dek durmaksızın yeni duraklara yürümelidir. Pirxan Başaranlara selam olsun.