“İçimdeki ben: Kimileri benimsediği idealist bir çizgide yol alırken, genellikle yaptığı tercih(ler) kişinin kendini yaşamasına engeldir. Çünkü ideolojik düşünmelerde idealler bireysel değil, toplumsaldır. Dolaysıyla idealist yolculuklarda derin olgunlaşma ölçütü kimin ne kadar “inzivada” çile çektiği ve/veya ilkeler doğrultusundaki yeterliliğidir. Varlık salt ölçümleme ile değerlendirilince kişi öznesinden uzak kalması tabii sonuçtur. Hal böyle olunca da, geriye dönük pazılda unutulan veya ıskalanan parçalar unutanın keşkesidir. Bu keskin odaklanma çoğu kez gerçeği görme yoksunluğuna sebep olmasıdır. Yani akıp giden zamanda farkında olsa da, olmasa da, kapıldığı akıntının onu, içindeki kendini görme ve yaşama şansından uzaklaştırdığı gerçeğidir. Keşkeler hayıflanma gibi anlaşılsa da, bu algı aslında gerçeklikten uzak bir anlaşılmadır. Sadece yolun yarısında yüzleştiği hayatın eksiklerini gerçeğini görme erdemidir. Yüzleşilen bu gerçeği görmezliği, tıpkı narsizmde olduğu gibi, çocukken onaylanmamışlığın erginliğe olumsuz yansımalarını yaşayanların, övgülerle kendini aldatması gibidir. Gerçekte insan; çoğu zaman kusurlarını yani eksik kalan yanlarını giderme veya tamamlamada başkalarına ihtiyaç duyduğu temas ihtiyacıdır. Bu temas ihtiyacı çoğu zaman gerçeği maziye uzanmadan fark ettiği anda yakınında veya uzağında görme veya görememe ile yakın alakalıdır. Bu yüzleşmeler kimiler için hakikati törpüleyen “narkoz” almış yorucu uyku hali, genellikle çınar olacak servilerin erozyona yenilme öngörüsüzlüğüdür. Bu hal-u ahval içinde desinler diye bir yanılgının, geleceği kuşatan doğru tercihlerin eksik parçasıdır. Kısacası üstadın dediği gibi bir ömür serçe iken katal-mış veya kedi yavrusu iken, aslan-mış gibi yaşamak çok zor ve yorucudur. Pişmanlık veren bir yanı olmasa da, özden uzaklaşma yüreğin bir yerinde yaşan(a)mamış eksik kalmış parçalar bırakmasıdır.