“Masumdu söz hakkı yoktu olsa da, zaten ona sorulmazdı, ne verilse onu yer ne verilse onu giyerdi. Bir kurye gibiydi nereye dense oraya giderdi. Ayak işleri ona aitti, istekleri pek yoktu hani olsa da, fazla itibar edilmezdi çoğunun “kütüğü bile yoktu, yani vatandaş bile sayılmazdı okul yaşı gelse de, birçoğu birkaç yıl sonra yazılmıştır. Okula! Oysa kimsenin inemediği yüreğinin derinliklerinde küçücük bedeniyle büyüttüğü hayaller besliyordu. Yarınlar için süslediği! Her şeye rağmen mutluydu, geleceği ve eksik bulduklarını hayallerinde arıyordu. Bütün yaşamışlığında, yüklenmişler ağır gelse de, inatçıydı direniyordu mutlaka başarmalıyım diye, azim ve kararlıydı. Çünkü rüyalarını süsleyenleri “çıraklığında” yokluğunu yaşayarak “ustalığa” erişince bulacağına inanıyordu. Yaşamak istediklerine, salt şikâyet ederek ulaşılmayacağı bilinci ile bir şeyler yapmak gerektiğini bilen olarak, o bir şeyler için de, yürümek yorulmak ter dökmek gerektiğinin farkındaydı. Zaten çok çalışmaktan da, bir şikâyeti hiç olmadı. Zamane çocukları gibi bir çocukluğu olmayan bir dönemin nesli böyle yetişti, gelişti, büyüdü dimdik eğilmeden birçok zorluğu aşarak gelen dünün çocuklarıdır. Birçok karanlığı aşarak hep aydınlığa yürüyen yarınların “Atası” olan bu nesil, Dünyanın sırtına binmişlerin sefasına inat, Dünyayı sırtına yük etmiş, herkes “günaydında” yaşasın diye, kendileri yaşamayanlardır.”