“Ademiyet çoğunluk olarak “ben” olmaktan ziyade çoğul içinde “biz” olarak yaşamsal varlığını sürdürme tercihi, genellikle gerekçesi olsa da/olmasa da çoğul içinde olmaktan yana kullanırlar. Çünkü “ben” olmak, toplumsal çoğunluk içinde zihinsel ve US’sal akl ettikleri doğruları ile varlığını sürdürmek için her türlü olabilecek zorluklara karşı durabilmek/direnmek gibi zorlukları tercih demektir. Dolaysıyla “biz” içinde “ben” olmak, “İsmaillerden” vazgeçmek gibidir. Bu sebeple Onur ve Erdem ile “hedef’e” yürümeyi göze alamayan, sayısal çoğunluğa sahip kimi insanlar kolay olanı tercih etme nedenlerin başında gelir. Bunlar genellikle sıfat, para, makam düşkünlüğü veya yaşamsal kaygıları nedeniyle tercihlerini “biz” olmaktan yana kullanırlar. Bilindiği üzere biz çoğul olmaktır. Bu da güç demektir. Güçlü olmak daima daha güvenli olmakla birlikte, beraberinde daha kolay ulaşılabilir imkânlar “avantajlar” sağlamaktadır. Kimiler için bu durumda, Erdem ve Asalet ’in hiçbir önemi yoktur. Kişilik ve şahsiyet sıfata meze olarak tercih edilendir. Sonrası, tabii ki, kaçınılmaz olan çoğul gücün nasıl, kim veya kimler ile kullanılacağıdır. Elbette bu durumda “rehber, önder, lider” kısaca yöneten (güden) gerekmektedir. Aranan “kan” bulununca organizasyon tamamlanmış, artık “itaat” kaçınılmazdır. İtaat bazen “biat” olunca da, artık “biz-lerin” düşünmesine de, gerek kalmamıştır. Çünkü artık “onlar” için düşünen var ve ne düşündü/yaptıysa mutlaka en iyisini ve doğrusunu düşünmüş/yapmıştır, diye irade ve ben-ligini, tapusu ile devretmede sakınca yoktur. İlginç olan “biz’lerin” bu durumdan asla bir şikâyeti de, olmamasıdır. Bilakis her fırsatta memnuniyet ve bağlılığını iftiharla söylemektedir. Yakıcı olan ve incelemeye değer bu durumdaki (gurup, topluluk, zümre vs.)kısaca oluşumlar, içinde yer alan kimi bireyler bilerek/bilmeyerek yaptığının çoğu kez zihnen ve aklen farkında bile olması/olmamasıdır…! Yok, hükmündeki bu mevcudiyetin elbette anlaşılır/anlaşılmaz yönleri ile irdelenmesi analiz edilmesi toplum veya birey sağlığı yönüyle gereklidir. Tabii ki, bunu iki yönden ele alma ihtiyacı vardır. Bir tarihsel derinliği yönüyle Sosyolojik iki ruhsal yani psikolojik yönüyle, sanırım her iki alanda da, bir çalışma olmadığıdır. Haklı bir nedenleri yok ise, tez zamanda her iki bilim dalı kendi alanları ile alakalı mevzuu bütün (ruhsal ve sosyal) yönleri ile ayrı ayrı çok detaylı incelenmeli ve anlaşılabilir tatminkâr veya hiç anlaşılmaz sonuçları toplumsal hafızaya katkı sağlayacak şekilde bilimsel veya bilim dışı yönleriyle, çıkan insan profilinin anlayacağı bir dille açıklanmalıdır. Belki bir umut “Ben” ile “Biz” arasındaki farkın nelere Kadir olduğu ve asalet mi, saadet mi, sadakat mi, kim, kime ve niye, gibi tercih/tercihsizliğin seçiminde, sosyal ve ruhsal hafıza üzerindeki etkileri gözden geçirme şansı bulmuş olur, İNS-anlar…!!! Ve belki, var olanın olduğu gibi devam etmesine rıza göstermeden, olması gerekenin hayat bulması ile Onur ve Erdem’in filizlenip dev Çınarlarda, asırlarca yaşamasına vesile olur. İnsanlık…!!! Bence