“Okumak lazım ama yetmez mutlaka anlamak lazım, fakat anladığını olabildiğince eksiksiz yaşamak lazım, bulunca hakikat deryasını, boğulmadan edebince usulünce üslubunca anlatmak/paylaşmak lazım, paylaşmak; insanidir, ahlakidir, vicdanidir, dinidir ancak; “tebliğ” görevi verilmiş olmak değildir. Din: Kim kime neyi, ne kadar “satar” ise o kadar kazanır gibi ticari alış veriş olarak görmek gaflet içinde şirke girmektir. “Ermek” için bedenen değil, ruhen zihnen yaşarken “ölmeyi” başarmaktır. Fetih kılıç zoru ile işgal değildir. Fetih; iman ettiğini amel ederken kim olduğuna bakmadan inanan inanmayan zengin fakir engelli engelsiz bütün yürekleri “kıble” bilmektir. Okuyup anlamayanın anlayıp yaşamayanın başkalarına anlatacak hiçbir şeyi yoktur. Anlatsa bile yanlışına inandırdığının da, vebaline ortaktır. Kişi kötü veya kötü niyetli olmayabilir ama anladığını sandığı doğru bildiği yanlışlar ile anlattıkları da, yanlıştır eksiktir.
Dolaysıya doğumdan veya sonradan, bedensel, zihinsel engelli olmak hayatı zorlaştırsa da, sorgulaması olamaz, lakin hayatı kolaylaştırmak engelleri engellemek (mücadele) mümkündür. Fakat kalb’i “sakatlık” ahlaki/vicdani bir sorundur. Hülasa demem o ki, hatibin kim olduğundan azade, asıl sorun; kişi(ler) “yediklerinden” ne kadar beslendiği veya “zehirlendiği” sorunudur. Dolaysıyla gerek hatip anlattıkları ve gerekse muhatap(ların) dinlediklerini uslu uslu veya US’lu US’lu anlama(mama) final soru ’suna arafta kalmadan verilecek cevaptadır.”
Sonuç itibariyle, sosyal yanımızın darmadağın olduğu belki de, birçoğumuzun bir “parçasının” eksik olduğu bu zor zamanda küçük bir ara öğün meyve ikramı veya atıştırmalık olabilmektir. Olabilir ise eğer, biraz maziye biraz geleceğe doğru uzuuuun bir yolculuğa çıkıp, ferahlamak belki de, arınmak için yıkanmaktır. Tıpkı bı çare mecnun misali, karanlık bir gecede ay ışında parlayan yakamoz ışıltıları altında hal-u ahval ile huşu içinde seyr-u temaşa eden kendini dinleyen bir ruh halin umut ile “Güneşe” yürürken düşünme arzusudur. Çalakalem paylaşımlar yürekten beyne yola çıkanların ruhtaki buluşması ile otaya çıkan rafine öz’ü; Hak ve Hakikat Onur ve Erdem mizanında tartıya gelen yarar gördüklerini bölüşmektir. Bölüşülenlerde yarar bir şeyler bulanlar olursa, helali hoş olsun, mutluluktur. Eksikler baş göz üstüne geri dönüşü olur ise, sahibinedir. Amaç; eksikleri tamamlamak değil, var olanlara belki de, olması gerekenlere bir miktar katkı sunmaktır. İnsanın en değerli serveti elbette zamandır. En kıymetlisini harcadığı kendince doğru bildiği yanlışları; iman ettiği ile amel eden dostların yanlış bildiği doğrular ile takaslamaktır. Düşünme ile harcanmayan zamanı, geri sarma şansı olmadığı gibi, yarınlara da, yararı yoktur. Yitiktir! Zaman andır ve kişi o anı ne için veya nasıl harcadığın bir sonuçtur. Unutulmamalıdır ki, “ADALET” herkesin yüreği ile aklı arasındaki yolculukta mizanda vicdani tarttığı veya tartamadığıdır. Onun için Hukuk’çu olmaya da, gerek yoktur. İman ettiğinin mana ve meal bütünlüğü idraki ile amel edenlere selam olsun…!!!” (Pirxan)