“Zamanlı zamansız diye düşünmeden aklınıza geldiği günün herhangi bir saatinde hele biraz kalsın demeden hemen şimdi tam vaktidir deyip, içinizden geldiği gibi, gelmese de biraz zorlayarak şehrin en sevdiğiniz mekanına semtine doğru aheste aheste yürüyün, etrafınızda her kim varsa, sağınıza solunuza bakarak, ve kim ile karşılaşırsanız karşılaşın sevdiğiniz sevmediğiniz olduğuna da, bakmadan gülmese de, hiç kimse; siz “O’nu” unutan herkese tebessüm edin mümkünse gülümseyin varsın “deli” desinler, İnadına değil, yüreğinizde büyüttüğünüz yarınlara dair düşlerinize umutla gülümser gibi, kalmamış ise dahi, içinizde sevgi! Dünden kalan yarınlara taşımanız meçhul son kırıntıları ruhunuzda yeşertin. Tıpkı yeniden dirilişe can veren cemre misali, onunla hayat bulan yeni bir başlangıç yapan toprak, hava, su gibi, ve şöyle ovalara doğru koşarken renk renk açan çiçeklerden deste deste toplayın, bozkırlara kanat çırpan kartal gibi gözünüze çarpan en yüksek tepeye konarken temaşa ettiğiniz “anaç” topraklar Mezopotamya’mın derin vadilerine doğru söyleyemediniz söylenmesi gerekenleri haykırın, içinizden geldiği gibi, ve korkuları korkutan avaz yankılandıkça çok sesli koru misali, ve nihayet; bol oksijenli derin bir nefes alın ve ağladıkça yeşeren dağlara doğru kahkahayla gülümseyin, demet demet topladığınız çiçekleri savurun kişneyen hırçın taylar gibi coşan Dicle ile, Fırat ile buluşsun ve kapısı açık dost yüreklere haberci beyaz güvercin misali, Pirxan’dan size sizden Ülkenin Dünyanın dört bir yanına savrulmuş gurbet yaşayan sıla hasreti çeken sevdiklerinize, sevmediklerinize de, umut olsun armağan olsun herkese selam olsun.” (Pirxan