İçimizdeki canavar
“Uzun kış gecelerinde Babam, hayata dair masal tadında hikâyeler anlatırdı. Bizlere! Yine öyle pelte pelte kar yağan bir gecede başladı anlatmaya, hepimiz can kulağı ile dinliyoruz. Çocuklar; vakti zamanında köyün birinde yaşayan, tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan adam, yaptığı işin zorluklarını bilerek çocuklarını köyün bu meşakkatli ve zor hayat şartları nedeniyle şehirde daha iyi bir yaşamları olsun düşüncesi ile tahsil yapmalarını istermiş. Çocuklar da, hem babalarını memnun etmek hem de, kendi hayallerine ulaşmak için çok iyi hazırlanmış, sırayla yüksek puanlar alarak farklı üniversitelerde farklı meslekler tercih ederek okumaya başlamışlar. Baba çok iyi şartlarda okutmuş çocukları; Üç çocuk ta farklı mesleklerde metropollerde çalışma hayatına başlarlar. Şehir hayatı çocukları mutlu etse de, köy ortamı ve yaşamı zaman zaman özlemini duyuyorlarmış. Kendi aralarında aldıkları bir karar ile her yıl ara “öğün” ziyaretler haricinde, aile birliği ve kökleri ile bağları güçlendirmek için yaz aylarında hepsinin bir arada olacağı planlar yaparlar. Köy dediysem büyük baba her sene çocuk ve torunlar gelecek diye, çoğu zaman şehirde ulaşamayacakları her türlü sosyal donatılar kısacası aradığını bulacağı ortamlar hazırlar. Her sene şenlik havasında geçen köy tatilleri adeta herkese enerji deposu olur. Yıllar sonra baba hastalanır ve köy işlerini yürütemez. Bir müddet çocukların düzeni bozulmasın diye, işleri yürütmesi için çok güvendiği Kâhya’ya bırakır. İlk zamanlar Kâhya kendisini aratmayacak kadar işleri çok iyi idare eder. Lakin onunda artık her geçen gün durumu daha da, ağırlaşır. Bütün yetkiler artık Kâhya’ya bırakılmıştır. Fakat yavaş yavaş sorunlar başlar. Ona danışarak her şeyi yapan kâhya, birçok işi ona danışmaz ve her şeyi bildiği gibi yönetmeye başlar. Uyarıldığında ise, olur olur der ama bildiği gibi devam eder. Artık kâhya değil, mülk sahibi ”ağa” gibi davranmaktadır. “Hizmetkâr” kâhya söz dinlemediği gibi marabayı da, kontrolü altına alır ve kendi emirleri dışında kimseyi dinlemezler. Otoriteyi tamamen ele alınca sattığı ürünlerden gelen geliri de, istediği gibi kullanmaktadır. Durumu iyice anlayan baba şöyle der, hanımına; malik’i olduğu mülke sahip çıkmayan kişi, mülküne el atar en yakın bildiği kişi ve derhal çocukları çağırır. Bakın çocuklar benim durumum ortada ya gelir malınıza sahip çıkarsınız yoksa bana bir şey olduğunda kâhya arazinize de, ekip biçtiği mahsulünüze de, sahip olur. Bir de üstüne hayvan hastalıktan öldü, kuraklık oldu mahsul gelmedi zarar ettik ve şu kadar da, borcunuz var deyip, parça parça elinizden malınızı da, alır. Bilesiniz.!!!