“Bir gün arar isen, kendini! Yanı başında göremediğin görmek istemediğin bir türlü uzaklaşamadığın  yanlışlarında ara, bul bulabilirsen! Bulmak için merceğe gerek yok çizdiğin çemberin mutlaka merkez noktasına otur, merkez olduğun için değil, dört bir tarafı aynı gözle görebilmek için, üç basamak yüksek olsun, ama üç basamak ta, derinlikte olsun, her iki açıdan yani üç basamak aşağı üç basamak yukarıdan bak, ve lütfen düşün kendine, uzaklaşana dek düşün adeta trans hali gibi, ani bir dürtü ile uyanınca da, oradan yola çık, yürü şöyle volta atar gibi, bir müddet tek başına! Formatla kendini yeniden yenilere, muhtemelen acaba keşke kuşkusu olacaktır. Öyle ise, yine düşün, ta ki “yönünü” bulmak için akl etmeyi başarana kadar. Düşünmek!  Tıpkı kısmi narkoz almış, bütün “ağrılarından” kurtulmuş rahatlamış beden gibidir. Rahatlamış beden ile hep düşün!  Çünkü yaşamsal bütün olgularda var sayılır ki; beden etkilenir, ruh algılar. Bu sebeple murad edilen etkilendiğim(iz) ile algıladığım(ız) ne var ise, ruh ve beden ortaklığı ile akl edilen ile Hakikate ulaşma yoludur. Ruh ile beden biri birinden üstünlüğü olmadığı gibi, biri birinden bağımsız da, değildir. Rafine olmuş bu bağıntılı durum, murad edileni yaşamak için İrfan ile buluşma Hikmet’e ulaşmaktır.”(Pirxan)