“Kimi insanlar hayata kattıkları ile hayattan aldıkları arasında bir muhasebe yapmazlar. Salt arzuladıkları gibi aradıklarını bulamadığında, yapması gereken ile yapmadığı veya yapamadığı eksik kalanları sorgulamak yerine, yaşadığı beğenmeği koşulları bir dikişte sıralar, ama nedenlerine bakmadan ortaya koyduğu yaşadığı ve yaşaması gerekenin neler olduğu konusunu düşünse bile asla, aklen hiç veya yeteri kadar sorgulamadığıdır. Çünkü hayatı uslu uslu tercih edenler “o” üretse de, asalak bir hayat tercih etse de, her şeye layık olduğunu düşünme gafletinde ısrarıdır. Dolaysıyla, yaşadığı yaşaması gereken olmadığı vakit, kendini sultan zanneden “paşa” egosu doysa da, gözü doymaz obezite misali, doyumsuzdur. Aslında farkında olsa da/olmasa da, şikâyeti hep Hayattandır. Oysa “onurlu” yaşam talep edenin neler yapması gerektiği ile alakalı hiçbir gayret üstlenmemektedir. Utanma(z)sa ucuz bir yaklaşım ile beni Dünyaya kim getirdiyse “getiren”(ler) yaşamı idame değil, arzuladığım yaşamı da, sunmalılar. Düşüncesidir!  Böylesi narsist bir ego ile kendini üstün görme bencilliği ile her şeyi kendilerine hak görürler. İlginç olan kendisi için düşündüğü hiçbir şeyi başkası için hak görmediği gibi layık görmeyecek kadar da bencildir. Fakat kendisi söz konusu olduğunda her şey hakkıdır. Ve kendisi de, hepsine layıktır. Hümanist veya idealist açıdan bakınca her kes her şeye layık görülebilir. Ama bence her şey herkesin hakkı olmadığıdır. Hak etmek için mutlaka, talepleri için durmadan çalışmak, koşmak, yorulmak ter dökmek lazım, işte o zaman (burjuva ve kapitalist mantıkta olmasa da) hem hak ve hem de, layığı olur. Ayrıca liyakat denen ehil olma/olmama durumu yönüyle bakmak daha da, önem arz ettiğini de, göz ardı edilmemelidir. Geniş açı ile irdelendiği zaman mümkün olan azami hassasiyet gösterilerek kişinin ehil olduğu uzmanlık alanı ile iştigalinin sağlanması halinde, biliyoruz ki; liyakat ile bir olmayı başarmaktır. Bir olmak aynı olmak değildir. Herkesin kendi “rengi” ile insan olma paydasında buluşmaktır. Başarılan aynı olmadan birlik, erbap ile bilinmeyeni bulmaya olması gereken ile yaşamaktır. Dolaysıyla ben(ci)liğin değil, Ben’in şahlanıp, biz olabilmesidir.” Başaranlara selam olsun.(Pirxan)