“Sanık durumunda olan kişi; kısaca isnat edileni yargılama sürecinde savcılığın kolluk kuvvetleri tutanağına göre hazırladığı iddianame ile dava açar/açmaz, dava açıldığı hallerde, hâkim isnat edilen suçun mahiyetine göre tutuklu veya tutuksuz yargılamaya karar verir. Süreç eksik görülen bilgi belgelerin toplanması ile devam eder. Savunma makamı da, iddia (isnat) edilen suç veya suçlara karşın varsa bilgi ve belgeleriyle karşı savunmasını yapar. Sonuç kısaca tüm iddia ve savunma sonrası mahkumiyet veya berat gibi bir karar ile sonuçlanır. Lakin ilginç olan ne sanık durumdayız ne de, hakkımızda devan eden ceza gerektiren bir soruşturma var. Fakat süreç itibari ile insanlığın bu gün için yaşadığı tıpkı denetimli serbestlik veya ev hapsi misali, işaretli alanlar ve saatler dışında hareket alanlarımızın tamamen kontrol altına alındığıdır. Elbette bunlar yapılırken neden ve ne için sorularına verilen cevaplar, öne sürülen gerekçeler hakkında da, bir bilgi kirliliğinin olduğudur. Tam olarak duruma ilişkin yeterli ve güven verici bilgi olmadığı için bilinmezlikler ruhsal depresyonlara neden olacak kadar endişe vericidir. Bilinmezliklerle dolu salt kafa karışıklığı içinde bir çıkış veya cevap aramak, tıpkı komplo teorisyen uzmanlığı ile paranoyak sanrı nöbetleri geçirmek gibidir. Umutsuz hayalsiz ve çaresiz bir bekleyiş içinde olmak ve kim ne zaman nasıl bir çıkış müjdeleyeceği beklentisi, Allah’tan ümit kesilmez demek gibi manevi huzur terapisidir. Birileri bir şeylerin değişmesini istiyor ise, mutlaka zor’u zorlayarak kolaylaştıran çıkış yol(ları) bulmalıdır. Bu durumlarda kişi veya kişilere düşen görev her söyleneni kendi yorumu ile harmanlayarak bulduğu “yeni” Hakikat’i yaşamasıdır.”