Kum fırtınasında yaşam
“İnsan: Dünyada var olan canlılar arasında düşünebilir ve düşündüklerini yaşamsallaştırıp, sosyalleşince (lık) eki alarak bir üst paye ile pekişen onurlu hal ile tipolojik sıralamada hak ettiği (insan-lık) mertebe ile bütünleşmeyi başarsa da, fiil ve eylemi ile Dünya bahçesinde üst sıradaki yerini almış halidir. Mükemmel donatılar ile kimilerine göre yaratılan, kimilerine göre var olan, varsın herkes kendi savı ile baka dursun, realitesi böyle bir canlının sosyolojik veya tipolojik sınıflamaya bakılmaksızın (genel) canlılar içinde mükemmel varlık olduğu tartışmasız olduğudur. Ancak yine de, nasıl bir insan ; kimine göre farklı cevaplar bulunsa da, yine de irdelemeye muhtaçlığıdır. Ünlü Felsefe filozofu Henri Bergson’un tespiti ile bakarsak kısaca; 1- Sığır yaşamı: (yeme, içme, üreme) 2- Onur yaşamı (makam, mevki, servet, şöhret) 3- Düşünme yaşamı: (Ussal/tanrısal/tinsel) gibi üç seçenekle sınırlansa da, tercih elbette kişi kendi hür iradesi ile nasıl bir hayat tahayyülü ile yaşama arzusu veya hayalleri gerçekleşmiş hedeflere yol alma arzusu ile direkt ilişkilidir. İstatiksel % de ile bir saptama yapmadan iyimser bir bakışla, çoğunluğun çoğu sığır veya ulaşabilirse onur yaşamını tercih ettiğini söylemek mümkündür. Çünkü düşünme yaşamı tercihi tıpkı maraton koşuşu gibidir. Kondisyon gerek, azim, direnç, özveri, sabır gerek uzun solukludur nefes gerek hepsinden öte, hayata dair neden, niçin soruları olmayı gerektirdiğidir. Sorularına cevap ararken “taşlanmayı” göze alabilmektir. Hayata dair kaygı taşımayan zihinsel düşünüşleri “ötekiler” hegemonyasından azade, fikri aydınlanmadan yoksunların aksine, ışığa doğru yürümektir. Savaşı daima kendi iledir. Ganimette gözü toktur. Tek gayesi/önceliği kendini fethetmektir. Yanlışa; Hak ve Hakikat adına sıfat, makam, erk gibi “kimliğe” bakmaksızın herkese, sözü veya sorusu olmaktır. Tabii ki, bu kadar heybesi dolu, ağır yükü olan biri olmayı tercih edenlerin sayısının kıt ’lığı veya nedenselliği anlaşılabilir/anlaşılmaz olduğundadır. Durum böyle zor, meşakkatli ve yorucu olunca, onur ve erdem hak ve hakikat adına ekseri insan; insanlık “yüceliğine” yakışmayanı sorgulamaz itiraz etmez, aklına hükmetmektense kolayından aklına hükmedenlere “kul” olmayı bir tercih olarak görme kolaycılığı seçtiğidir. Zaten görünen o ki, bu durum tıpkı, çöl fırtınası tablosu misali toz bulutu gibidir. Arz veya talep dengesine bakmak lazım! Tepkisiz ve duyarsız sadaka ile yaşamaya razı toplumların bu gün yaşadıklarını da, aynı çerçevede değerlendirince insanı “bodrum faresi” gibi gören minik bir “azınlık” geriye kalan herkesi bir miktar peynir kırıntısı ile yetinmesi karşılığında hayatını bağışlama cüreti göstermesi çokta şaşılacak bir durum olmasa gerek, ilginç olan ise, insanlığa bu insan dışılığı reva gören/görenler kim? Ve buna karşı bir kıpırdama bir direnç, bir itirazın görünür olmadığıdır. Neden? Çünkü; tarih tekerrür etmesin diye çaba göstermeyen insan; tarihin “2.ci Nemrut” vakası ile karşı karşıya kaldığı durumu gibi tarihin tekerrürü görünmektedir. Yani “Tanrı” iddiasında olan bir kaç kendini muktedir gören meczup ’un küresel bazda tek merkezden ve istedikleri ölçülerde insan tipi ile kontrol edilebilir bir nüfus ile kurgulanmış yaşam biçimi planını hayata geçirme fantezi ihtimalidir. Şahikada şahlanan insan zekasının ürünü olan bilişim teknolojisinin yine insan zekasının kontrolünün dışına çıktığı zamanlarda olduğumuz ihtimalini düşünmek, uzak gibi görünse de, sanki yanı başımızda yakın gibidir.” Yanılmak dileğimle…!!!