Fosil düş-ün-ür!
“Mevcut hayat; sanki vahşi doğada “su” içmeye giderken bir anda, pusuda av bekleyen timsah ile aslan dişleri arasına sıkışmış, can havliyle kurtulmaya çırpınan antilop gibidir. En ufak bir hatada hangisi kapsa sonun ne olacağı her iki halde de, mucize gibidir. Çok zor olsa da, hayat memat mesele olunca son bir umut ikisine de, yem olmamak için var gücüyle direnmekten başka çare yoktur. Manzara bir “hayvan” için doğanın gereği olsa da, insan olarak çaresiz acı sona kayıtsız kalmadan çare bulmaktır. Vahşi “yaratıklardan” yaratılanların en mükemmeli olarak düşünme gücünü kullanarak ikisine de, yem olmadan kurtulmayı başarmaktır. Fantastik bir masal değil, yaklaşık 350 yıl önce Gambiya’dan başlayan yolculuğun Amerika da köle olarak sonlanan acı ve utanç dolu, hayat hikâyesinin (Kunt Kinte) senaryolaşan günümüz tekrarı gibidir. İnan! Dört asır sonra dahi, bu diziyi yoğun duygu ile seyreden “sığır yaşamı” tercih eden modern “köle(ler)” kendi yaşamından benzerlikler içerdiğinin farkında olmamasıdır. Geçen bunca asır sonra dahi insanların, dayatılan “evrimleşen modern Kunta Kinte” yaşamlara rıza göstermesidir. Hal-u ahval derin geçmişi olsa da, geleceğini geçmişi gibi derinleştirmeden görebilmeyi ama mutlaka düşünerek yeniden yenilere ulaşmalı ve Dünya coğrafyasına dayatılan “kader” e bağlanmış zincirleri kırmalıdır. Aksi taktirde zaman-ı ezelde mümkün karşılansa da, evrimleşen zamane uyumsuz, mahşeri bir kalabalık deyim yerindeyse, dört taraf insan kaynayan, koca şehrin orta yerinde şaşkın şaşkın köyüne dönmeye çalışan lakin kaybolan “eşeğini” bulmaya çalışan çaresiz kalmışlığı kabullenmektir. Nihai sonucu belirleyen tercih ise, bu durumda en kıymeti olan zamandır. O halde ya zamanı demleyeceksin, nadasa bırakılan toprak misali, ya da, zamanı harcayacaksın bozuk para gibi, böylesi bir düşünme/düşünmezliğin doğal sonucu olarak, timsah veya aslan fark etmez “kime” yem olursa olsun akıbet biliyoruz ki; “yemlerin” atık olarak bütün canlılarda değişmeyen sonu yaşamasıdır. Arzu edilen var olan sürüp gitsin neme lazım deyip razı olmak yerine, ısraren olması gereken yenilerin ötesini zorlamak ile Erdemli bir yaşam aranmalıdır. Yani insan öğütülmeden “dane” kalmayı başarıp, bir bahar günü kök saldığı toprakta yeniden yeşermedir. Yaşamak! Çünkü İnsan olmak hayata dair dayatılana rıza göstermeden; var olan bilinmeyen yenileri sormalı, soruşturmalı, aramalı, bulmalı ve ulaşmalıdır. Üstünü altını bilemem ama şunu iyi biliyorum ki; o “üstünlerin” düşündüklerini Akl eder isem, alt edemesem de, gördüğümü, bildiğimi bulduğumu bilmesini, haykırmaktır. İnsanlık için…!!!