“Konuş(a)(ma)mak: Elbette insanlar, hayatın kısmi veya bütünü üzerine “hiç” veya en iyi ifade etmek için kullandığı yöntemlerden biridir. Konuşmak! Birçok insan sadece bu yöntemi kullansa da, kimi insanlar farklı (susarak,yazarak, çizerek, işaret vb.) gibi yöntemleri de, kullanarak sosyal, kültürel veya dünün sebepleri bu günün sonuçları ile alakalı duygu ve düşünmeleri hakkında kendilerini ifade ederler. Tabii ki; herkesin içerik veya ton olarak aynı perdeden üslup ve tarz ile benzer makamdan konuşmalar yapması beklenmeyen bir gerçek ve kabulü mümkün bir sonuçtur. Çünkü kimi zamanlar biliyoruz ki, küçük sapmalar gösteren benzer konuşmalarda dahi doğal kabul edilecek tartışma olasılığına zemin olmasıdır. Bütün renklere yüreğinde yer verenlerin tartışması daima yarına dair umutlara, bilinmeyen yenileri bulmaya ışık olmasıdır. Gerisi çekirdek çıtlatmak gibi, olsa da olmasa da, gözüyle bakmadır.
Lakin asıl soru(n) tıpkı olmayan ekonomik dengede olduğu gibi, son nokta erk konuşmalarda görülen, aynı yumurta ikizi gibi olan benzerliğidir. Şöyle ki; 7.4 milyar olan Dünya nüfusunun 223 trilyon dolar gelirin %40’ını nüfusun %1’i % 54’ünü nüfusun %19’u geri kalan %6’sını da, nüfusun %80’in paylaşma(ma) eşitsizliğidir. Dolaysıyla konuşma da, genellikle azların çoklar karşında da, ekonomi örneği ile aynı “eşitsiz” fırsat durumda olduğu gerçeğidir. Ne demek istiyorum; elbette bu devasa eşitsiz tabloyu olumlama çabasında olanlar genellikle karşısındaki “azların” namussuzlar kadar bağırmayı, nedense başaramamasıdır. Bu azlar genellikle onur erdem, ahlak ve vicdan gibi etik değerlere olan bağlılığından dolayı susma yanlışını tercih etmesidir. Bu tercih çoğu zaman karşı tarafa aksini iddia etmek, savunmak ya da dile getirmek, dışlanmayı ötekileşmeyi beraberinde getirir korkusu gibi algılansa da, gerçeği hakikatin karşılık bulmama anlaşılmama durumuna, doğru/yanlış tepkisel mesajıdır. Toplumsal sosyoloji gerçekliğinde genellikle tepkiler yüksek tonlu sesler ile feryat şeklinde tezahür etse de, kimi insanların (edep, ahlak, ar vb) gibi değerlere bağlılığı nedeniyle (sonuç alamayacağı bir yöntem olsa da) susarak tepkiyi, bir yöntem olarak tercih etmesidir.
İnanıyoruz ki; kim hangi yöntemi tercih ederse etsin(arzu edilen sesli olsa da) sessizlerin de, mutlaka toplumsal dinamiklerin stabil durağanlığını kinetik hareketliliğe tercih edilmesidir. Çünkü biliyoruz ki, tarihsel süreç irdelendiğinde bireyler toplumlar kısaca insanlar var olan ile yetinmeden yenilenerek yenileri bulmaya evrilemediği zamanlar “kuraklığa” mahkum, karanlık kör kuyularda kalmaya razı olmaktır.