“Kimi zamanlar arkadaş dost sohbetlerinde konu konuyu açınca mevzuu hiç düşünmediğiniz veya konuşmak istemediğiniz bir mecrada yol almaya başlar. Konu genellikle ideolojik, siyasi, din, mezhep, tarih vb. olabilmektedir. Ortam kızışmaya başlar ve adrenalin bir miktar yükselmiştir. Artık ister istemez seçilen konu(lar) bazen daldan dala olsa da, genellikle tek başlıkta enine boyuna ve bir akış içinde konuşmak lazımdır. Tamda bu noktada söze giren hatip, tarihsel boyutu ile başlar sosyoekonomik ve sosyokültürel yönleri ile analiz ederek var olan hal ile olması gereken yönleri ile analitik bir değerlendirme yapar. Sonucu toparlarken, araya giren muhatap geleneksel veya töresel (feodal) bir bakış hatta birazda duygu katarak ne anladığını/anlamadığını anlatmaya çalışır. Yani bahçelerde maydanoz gel bize bazı bazı, türünden bir diyaloğun sonu ancak bol yeşilli salataya benzer. Aynı istasyonda buluşmak için, yol aynı olmasa da, yönü aynı ise, buluşmak mümkündür. Elbette konuşmak tartışmak ışığa götüren yol olsa da, bunun yeri zamanı ve zemini de, bir o kadar eksiklikleri veya yanlışları görmede çok kıymetli katkılar sunduğu gerçeğidir. Ancak biliyoruz ki, toplumsal hafızada örneği (tartışma, konuşma, uzlaşma) yok denecek kadar azdır. Lakin yine biliyoruz ki, kavram ve kavrama kelimeleri aynı kökten gelseler dahi, biri varlığa diğeri eylemselliğe işaret etmektedir. Durum böyle olunca da, aynı frekansta olmayan ayrı mecralarda konuşmalar medeni olsa da, plansız harcanan açık vermiş bütçenin; geleceğin “bütçesini” sömürmesi gibidir. Bu sömürü kapitalizmin aksine “cahilin arifi” sömürmesidir. Dolaysıyla sorup soruşturup arayıp bulup, “beslenip” gelişmek yerine, kolaycı bir mantık ile “ipotekli” bir geleceğe razı olmak gibidir. Cehalet! Pirxan